12 May 2010

Umibe No Kafuka (Sahilde Kafka)




Bitirilmemiş kitaplar gözümde 2'ye ayrılır.

1. Çok sıkıldım, kusucam, bırakıyorum.
2. Allam ölücem nasıl muhteşem bi kitap bu, bitirmek istemiyorum!

Ben çok sevdiğim kitapları bitirememekle övünen bi kimseyim.. İkinci maddeyim. Böyleyim. Ya da öyleyim. Neysem oyum. Oysam neyim. İştahla yazılan her kitap reklamını okurum. Tv reklamlarını sevmem. Üzgünsem izlerim. Farketmeden.

Son yıllarda okuduğum (belki de tüm yıllarımda) beni en sürükleyen, kendini en çok merak ettiren, otobüste, evde, cafe'de, yürüyüşte, kahvaltıda yani her yerde okumak istediğim bir kitap bu. Elime aldığımda en fazla 30-40 sayfa okumaya özen gösterdiğim bir kitap. Zira onunla yaşadığım ilişkiyi çekiştire çekiştire uzatmak niyetim.. Tamamını okumadan kitap tanıtımı olmaz tabi. O yüzden bu yazımın birinci bölümü budur. İkincisini, kitabı bitirdikten sonra yazıp huzura kavuşmayı planlıyorum. Şu an huzursuzum. Nokta. 6 mayıs perşembe.

--------------------------

Evet, kitap dün itibariye bitti. Bir önceki yazıda daha coşkuluydum zira kitap henüz bitmemişti, şimdi o coşku yerini huzura bıraktı (böyle bir kitabı okuyabilmenin bünyeye verdiği huzur) Şimdi biraz sıcağı sıcağına anlatmak istiyorum kitabı, çok fazla spoiler vermemeye çalıştım biraz zor olsa da.

Kitap, ilk olarak 3 bölümle başlıyor.

İlk bölüme, Kafka Tamura'nın evden kaçışını okuyarak başlıyoruz. Kafka, 15 yaşında ve dünyanın en sert 15'lik delikanlısı olmak zorunda. Zira kendisine yazılmış tuhaf bir kader var ve bu kaderden olabildiğince uzaklaşması lazım.

(Yorumum: Kafka'nın kendine güveninden çok etkilendiğimi söyleyebilirim. Herşeyi olabildiğince tasvir etmesi beni memnun etti, kafamda daha rahat canlandırabildim. Yaşamını sil baştan kurması, kaderinden kaçarken aksine içine atlaması beni üzdü biraz ama gerçekten de dünyanın en sert 15'lik delikanlısı artık gözümde. Düzenine de hayran kaldım)

İkinci bölüm çok ilginç, yıllar önce 1944'te savaş döneminde olan bi olayı anlatıyor. Aslında anlatmıyor, Amerikan ordusunun gizli soruşturma yazılarını okutuyor bize. Olay şu; bir öğretmen bir sınıf kadar öğrencisiyle ormana yürüyüşe çıkıyor, bir anda öğretmen hariç tüm çocuklar bayılıyor, bilincini kaybediyor. Sonra bilinçleri yerine geliyor ama bayılma anını hiç hatırlamıyorlar. Sonra bu olayla ilgili pek çok ilginç ayrıntıyı okuyor olacaksınız.

(Yorumum: Ben bu bölümü okurken baya bi ürperdim. Çok ilginç bir olay, hatta ilk okuduktan sonra sabaha kadar kabuslarıma girdi. Ben normalde tırsak bi kimseyim, okuyanlara dipnot:) )

Üçüncü bölüm, benim en ayıla bayıla okuduğum bölüm. Nakata adlı bir yaşlı adam.. Kedilerle konuşabiliyor. Küçükken geçirdiği bir kaza sonucu çok akıllı değil, kendi de farkında, ama nasıl da sevimli, nasıl da içten.. Kendinden "Bendeniz Nakata" diye bahsediyor her cümlesinde. "Kendinden 3. tekil şahıs olarak bahsetmek" en çok ve sadece Nakata'ya yakışıyor bence. İleriki bölümlerde anlayacaksınız özel güçleri sadece kedilerle konuşmak değil. Onu çok sevdim. Sonunda çok üzdü beni, o ayrı.

(Yorumum: Dediğim gibi Nakata'nın hikayesi beni çok mutlu etti, özellikle kedilerle konuşma bölümleri dehşetti. Kavamura öldüğünde baya bi yas tuttum. Eğer bi kedim olursa adı muhakkak "Kavamura" olacak..)

Söylememe gerek var mı bilmiyorum ama bu 3 bölümün okudukça birbiriyle bağlantısı ortaya çıkıyor.
Kitap, çok gerçekçi anlatımının yanı sıra gerçek dışı öğelerle de baya bir zenginleştirilmiş, bu bakımdan okuduğunuzda yadırgamıyorsunuz. Ayrıca, çoğu kimsenin eleştiride bulunduğu noktalara da (oedipus olayı diyelim kısaca) "metafor" gözüyle bakmak gerek sanırım, kitap devamlı bunu vurgulamış.

Yazarı "Haruki Murakami" (ezberleyene kadar cılkın çıkması) Biraz kalınca bir kitap ama asla yormuyor, çok akıcı, dahası çok merak uyandırıcı. Elimde okumak için aldığım bir sürü kitap var, bitirene kadar da kitap almamaya uğraşıyorum, bitince yazarın çevrilen tüm kitaplarını alıcam, şimdiden merak içindeyim.
Ve tekrar tekrar böyle bir kitabı bana okuttuğu için ve tabi hediye ettiği için Sinem'e çok çok teşekkür ediyorum:)

12 yorum:

Unknown dedi ki...

bu nasıl bir kitap tanıtımı yahu.
şimdi işi gücü bırakıp sokaklarda deli danalar gibi haruki ma.... diye böğürüp kitabı almaya gitmek istiyorum.
ya da işten çıkıp deli danalar gibi böğürmek için bahane arıyorum.

biiiir sürü kitap alıp okumam lazım böyle orda burda denk geliyor ama belli bir yere yazmayı filan unutuyorum.
sonra kitabı da unutuyorum.
sen ne yapıyosun o mevzuyla ilgili.

ben neden hep sana destansı yorumlar yazdığımı çok merak ediyorum bu arada.

ceren dedi ki...

ahauahah yorumuna kesintisiz 1 dk boyunca güldüm ahhauehe

şimdi, ben o konuya kendimce şöyle bir yöntem geliştirdim orda burda yorumlarını okuduğum, almaya heveslendiğim kitapları telefonuma kaydediyorum, idefixten falan toplu alıyorum,hem daha hesaplı oluyor hem de atlamamış oluyorum. tabi bi de çalışırken kitap okumak cidden zor, tam konsantre oldum derken uykusu geliyor insanın:(

bi de,destansı yorum en sevdiğim yorum ama benim. demekki uzun uzun anlatacaklarımız var birbirimize banyocum (ne alaka eheuhe)

Sinem Ergun dedi ki...

Cerencim, kitabı beğenmene sevindim, ve bir de tebrik ediyorum 700 sayfalık maratonu çabuk ve sağsalim bitirmişsin. Biraz kafayı yedirtiyor çünkü kitap hele bittiğinde ben birkaç gün üzerine birşey yazamamıştım, enoldu şimdi modunda kalmıştım, Murakami efendi de röportajında anlamaynalra birdaha okusunlar canım demiş:))
Yani metaforlara anlam yüklemek gerek biraz bu da aslında çok zevkli bir süreç, şimdi spoiler olmasın diye bişey diyemiyorum, yazımdada yazamamaıştım ama asıl önemlisi bu kitabı okyan birini bulup konuşmak, yani bana damdan düşen biri lazım,
sonuç olarak birgün buluşalım bol bol atalım tutalım kitap üzerine yanınada bir kahve nedersin:))

Unknown dedi ki...

sanat notları
çok üzgünüm bu teklifini kısa bir süre için değerlendiremeyeceğim.
Öncelikle kitabı edinip hemen okumam gerekiyor.
bana biraz zaman verin hemen okuyorum.
ondan sonra kahve çorba ne isterseniz içeriz.

Kendini zorla davet ettirmeye çalışan bir kadının laubali yorumunu okudunuz.
saygılar efendim.

ceren dedi ki...

@sinem ve banyosuyu: ee ama bu süper bi fikir!! ne zamandır aklımda kitap okuyup, okuyanlarla buluşup konuşmak gibi (normal insanlar buna kitap kulübü falan diyo sanırım) bir fikir vardı, hem kaynaşırız hem kitabı konuşuruz.varım diyorum.heleloy!!

Sinem'cim banyoyu bekleyip hemen bi organizasyon yapalım o zaman,iyi fikir verdin valla.

kurtlu kitap dedi ki...

ya ben de, ben deeeee!
ben de istiyorum murakami tarafından çarpılanlar grubunda olmak. murakaminin tüm kitaplarını aldım. her ay bir tanesini okumayı düşünüyorum seninle aynı sebepten, hemen bitmesinler diye. ama amazondan baktım, daha türkçeye çevrilmeyen kitapları varmış.
ama olmaz ki, böyle de yapılmaz ki doğan kitap! çevir de okuyalım yahu.

ceren dedi ki...

süper! çok iştahlandım:) kadro genişliyor. banyosuyucum hemen kitabı okumaya bak toplanalım sıcağı sıcağına:)

kurtlu kitapcım, kıskandım seni de:), tüm kitapları alıcam bende bi an önce ama dediğin gibi tümünü çevirseler keşke.

Sinem Ergun dedi ki...

sevgili banyosuyu, zorla davet ettirmek ne demek, bilakis memnuniyet duyarız, kafayı takmış birini daha bulmaktan değilmi Ceren,
davetinizi bekliyorum arkadaşlar,

ceren dedi ki...

tamamdır haberleşelim en kısa zamanda o zaman.)

l b dedi ki...

merak merak ve merak.
sen tanıttığında kendime hakim olamayıp hepsini alıyorum ceren.

ceren dedi ki...

larien bu kitap tam senlik bence!! (her kitabı "senlik" bulmam nedir peki:)

Dışavurum dedi ki...

Ceren ben de bugün başlıyorum kitaba.
19 ekim'de Çırağan'da çevirmenin söyleşisi var.
Ajanda dergi'nin Ekim sayısında detaylarını bulabilirsin.