20 Eki 2009

Sunshine Cleaning ( Gün Işığı Temizleme Şirketi )


Adeta tedavi edici bir film, çok sıcak, şirin bazen karanlık bazen cesur.. Değişik yani, ama bittiğinde gülümser bir şekilde iç çekebiliyorsunuz.
Konusu kısaca şöyle; iki kız kardeş var büyüğü Rose, aklı başında; küçüğü Norah, biraz sorumsuz gibi. Anneleri ölmüş, babalarıysa yaşlı bir çılgın. Rose 'un bir de öğretmenler tarafından anlaşılamamış zekilikte bir oğlu var. Evet oyuncularımız bunlar. Rose, evlere temizliğe giderken, oğlunu özel okula verebilmek için suç mahali temizliği işine girmek durumunda kalır, kız kardeşi Norah'ı da alarak, suç işlenen ya da intihar vakası olan ya da şöyle söyliyim, ölümün olduğu her yere girip oraya temizliğini yaparak hayatlarını kazanmak durumunda kalırlar. Filmin konusuna bakarak korkunç olduğunu düşünmeyin, zira çok güzel işlenmiş, başta konusunu bilerek ve korkarak izlemek durumunda kalan izleyicisine nefes aldırıyor diyebilirim. iyi seyirler :)

Küçük Notlar:

* Film, 2008 yapımı bir Amerikan filmi.
* Başrollerde Amy Adams, Emily Blunt, Alan Arkın var.
* Yönetmen, Christine Jeffs.
* Filmin ilk gösterimi Sundance Film Festivalinde yapılmış.
* 91 dk sürmekte.


19 Eki 2009

Son Yılların Gözde Sporu: Pilates


Son yıllarda almış başını gidiyor, pilateste pilates. Neymiş bu pilates diye açıkçası çok merak etmedim önceleri, ne de olsa çalışıyordum vaktim yoktu vesaire.. Çalışma hayatına ara verince ve evde yapacak yemek çeşidi bitince bende bir merak uyandırdı, hem zaten alınan kilolar vardı ve acilen verilmesi gerekiyordu. Ne yapabilirim diye düşünürken tv de haldır huldur pilates yapan Ebru Şallı' yı gördüm , hadi bi deneyelim bakalım dedim ve 2-3 hafta kadar yaptım, nasıl bir pozitivizm anlatamam.. Onu 45 dk yaptıktan sonra nasıl bir rahatlama, nasıl bir gülümseme, bir adamsendecilik, bir agucuk bugucuk..
Zor ya da pahallı, sosteye sporu gibi anılsa da aslında alakası yok, ben tabiki de ebru şallı ile sınırlı kalmadım, dvd aldım, araştırdım, şu ara evde kendi kendime yapmaktan gayet memnunum. Yapmayan ya da denemek isteyipte cesaret edemeyen, üşengeçler varsa muhakkak denenmeli, ilaçsız iyileşme. hem ruhen hem bedenen.

Marley & Me






Tamamen yine tesadüf eseri dvd cimize gidip alacak film bulamadığım için edindiğim bir film oldu kendileri, iyiki de olmuş çünkü The Hangover' den sonra yine bayıldık Barış'la. Türü bi yandan romantik, bi yandan komedi, bi yandan da dram. Nasıl oluyo o? Oluyo valla :) Yazıya başlamadan önce şöyle bi yorumlara baktımda çoğu kişi önce katıla katıla gülmüş ardından da katıla katıla ağlamış. Kesinlikle yormayan, tatlı bir hüzün ve gülümseme bırakan bir film, izlemeye değer. Yalnız köpeğiniz varsa durum sizin için baya dramatik olabilir baştan uyarmalıyım. Yazacak fazla birşey yok başrol oyuncuları zaten tanıdık ve çok başarılı isimler. Jeniffer Aniston, Owen Wilson. Hele o Marley yok mu o Marley, böyle bir köpek olamaz. İzleyin görün derim.

7 Eki 2009

B 12 Vitamini


Hayatının önemli bir kısmını "üşenerek" geçirmiş bi kimse olarak söyleyebilirim ki, vitamin eksikliği olan insanlar için yaşam zordur. Bir yerden bir yere gitmek, çalışmak, hatta konuşmak çoğu zaman zorlayıcıdır. Şimdi bunu düşünmek bana komik geliyor ama söylemeliyim ki ben vitamin eksikliğinin had safhada olduğu yıllarda film bile izleyemezdim. Yani izlerdim izlemesine ama, bu bile beni çok yorardı, mesela oyuncumuza bir anda eser ve evinden kalkıp başka şehirdeki arkadaşını görmeye gider. Ya da ne bileyim yan apartmandaki arkadaşını. Ya şimdi niye kalkıp gitti ki oraya? Hiç mi üşenmedi? Nasıl yapabildi bunu? gibi cümlelerle doldururdum beynimi. E tabi üşenmezsem.

Bu meret malesef üniversite hayatımda nirvanasına ulaştı. Nihayet rutubetli evimizden çıkıp nispeten daha düzgün bir eve yerleşecektik, emlakçı ile işler, faturaları üzerimize alma gibi işler, temizlik gibi işler vardı ve hepsi içinde baya baya efor gerekiyordu. 3 kişiydik ama yine de tüm günümüz koşuşturmayla geçecekti. Her neyse işte ben her sabah nasıl yapıcam, nasıl yapıcam, nasıl yapıcam diye düşüne düşüne bir şekilde hallettik. Ben birkaç hafta sonra Ankara'ya ailemin yanına döndüm ve artık bir doktora gitme zamanımın geldiğini söyleyerek randevu aldı annem. Sebep, yani yıllardır beni mahveden o sebep, o güne kadar adını duymadığım namussuz vitamin B 12 eksikliği idi .. Ve değerler normalin çok çok altındaydı. Bunu takip eden 1 hafta boyunca her gün, diğer hafta gün aşırı, sonrasında da ayda bir iğne yaptırdım, ve evet hala devam etmekteyim bilmiyorum kaç sene oldu. Hangi doktora gidersem gideyim bu iğnelerin hayati önem taşıdığını söyledi ve muhtemelen de annem ve ben de uzun uzun seneler daha devam edeceğiz.

Bir anafikir belirtmeden bitirmek istemem; siz siz olun , üşengeçliğinizden dem vurup durmayın, zira bir doktora görünün, bu güzel(!) vitaminimizin eksikliği var mı yok mu ölçtürün..

6 Eki 2009

Kahvesiz Bir Yaşam



Düşünemiyorum !! Kesinlikle !! Kahve aşkım tekrar depreşmiş durumda. Son 3 gündür kahve içemiyorum, midem birazcık(!) eğlenince kendini bıraktı, yeniden toparlanırken kahveden 1 - 2 gün uzak dursam fena olmaz diye düşündüm. Az önce de tiramisu yapmaya gittim, nescafenin kapağını bir açtım, aman tanrım dedim "işte buuu"...
Kahve benim en büyük zevklerimden. Zaman zaman çay içmeye de çok hevesleniyorum, koca bir demlik demliyorum, bi de bakmışım ki en fazla 2 bardak içebilmişim. Özellikle kahvaltıyla çay içmeyi çok sevenlerdenim. Ama o kahvaltının bitmesiyle benim burnum direkt kahve kokusu alır genelde. Kahvaltının üstüne de kahve içmeye bayılırım. Ya da akşam yemeğinin üstüne ya da hiç farketmez bi şekilde. Sinema izlerken, evde film izlerken, müzik dinlerken, yazı yazarken, yağmur yağarken, güneş açmışken, güneş batarken .. Dedim ya pek farketmiyo bana.
Birkaç gündür de kahve makinelerine takmış vaziyetteyim. Hangisi daha kullanışlı, hangisi daha az yer kaplar, hangisi sütü daha çok köpürtür vs. Şimdilik minik bir filtre kahve makinem var, cappuccino için de şimdilik kendim yapıyorum, makine araştırmalarım da devam etmekte.
Sadece kahveyle ilgili alışveriş yapabileceğimiz çok hoş yerler var ya da yıllardır varlığını sürdüren çeşitli markalarda Türk Kahvelerimiz. Ben geçenlerde karamel şurubu aldım, yaptığım cappuccinonun içine bi miktar koyuyorum, nefis oluyor. Neyse işte böyle.
Çay ve kahvenin hoş güzel felsefeleri vardır, kahve her zaman entellektüel yaşamın vazgeçilmezidir, kült, felsefik filmlerde bolca kullanılır, "coffee and cigarettes" en sevdiklerimdendir misal. Çay üzerine ise söylenecek çok fazla şey var, özellikle bizim kültürümüzün vazgeçilmezi, köklü bir de geçmişi var. Çay denince benim aklıma büyük aile yemeklerinden sonra keyifle demlenen, içilen ve kahvaltıların vazgeçilmezi, simitin olmazsa olmazı gibi düşünceler geliyor. Bu konu benim için saatlerce konuşulabilir, tartışılabilir, bayılıyorum, ama önce bi kahve suyu koymam gerek müsaadenizle.

2 Eki 2009

The Hangover



İşte çok ama çok eğlenerek izlediğim filmlerden bir tanesi. 3. sınıf amerikan komedi filmlerini çok sıkıcı bulurum, asla da izlemem, alırken acaba mı dedim, ama izlerken yanıldığımı farkettim.

Özet: Filmimiz arkadaşlarının düğününden 1 gün önce bekarlığa veda partisi için 4 arkadaşın Las Vegas'a gitmesiyle başlıyor. Akşam otele yerleşiyorlar, birer kadeh içiyorlar, sonra gümm!! ertesi sabah oluyor. Uyandıklarında birinin dişi yok, banyoda kaplan var, ertesi gün evlenecek olansa kayıp ve bunun gibi daha çok komik detaylar var. Hiç biri de gece neler olduğunu hatırlamıyor. Kaybolan arkadaşlarının izini sürmeye, düğünden önce onu bulmaya ve gece başlarına neler geldiğini hatırlamaya çalışıyorlar. Film hem komik hemde hafiften geriyo insanı. Valla süper. Ben ki melankolik, ağır filmler izlemeye kendini adamış bir kimse olarak uzun zamandır ilk kez komedi izledim ve cidden değdi hatta üst üste 2 kere izledim..

Eleştiri: Alan biraz uçuk, yani ne bileyim belki bence biraz abartılı. Ya da en başlarda öyle, sonra genel havaya o da uyuyor.

Not: Türkçe'ye "Felekten Bir Gece" olarak çevirilmiş.
Not 2: Filmde bir bebek var ki akıllara zarar, böyle bir şirinlik görmedim!!