
Çığ oyununu izleyeli birkaç gün oldu aslında. Sonda söyleyeceğimi yine başta söyleyeyim, oyunda mantığıma uymayan birkaç şey olmasına karşın ayakta ağlamaklı bir şekilde alkışladım, özellikle sonlara doğru sinirleri baya geriyor, tam ağlama kıvamına giriyorsunuz, şurda usulca kimse görmesin diyerek hazırlığınızı yaparken, çat! ışıklar açılıveriyor, bir bakıyorsun tüm oyuncuların gözleri dolu dolu, kimi makyajlar akmış, büyük bir sessizlik içinde salondan ayrılıyorsunuz.
Oyun sessizlik içinde izleniyor zira oyuncular oyuna uygun olarak baya baya kısık sesle oynuyorlar, izleyici de ister istemez hem oyunu duyabilmek için hem de konunun gerçekçiliğinden olsa gerek sessizce izliyor oyunu, burdan konuya bir giriş yapalım. Oyun, bir köyde çığ tehlikesi üzerine şekilleniyor. Köyde insanlar karlar tamamen eriyene kadar çığ tehlikesiyle karşı karşıya, bu yüzden üzerlerinde büyük bir korku hakim, bağırmak yasak, ses çıkartacak eylemlerin hepsi yasak. Sabahın ilk ışıklarıyla başlıyor oyun, köyde bir ailenin korku dolu bir gününü izliyoruz.


Oyunu izlerken biraz da gördüğümüzden öte, soyut olan kısmını da düşünmek gerek bana kalırsa zira o zaman çok daha anlamlanıyor. Olay sadece çığ ya da herhangi bir doğa olayı değil, insanların bunu kendi iradeleriyle sorgusuz sualsiz kabul edişi, yeri geldiğinde aile fertlerinden birilerini bile yönetime sunabilecek kadar gaddarca bir düşünceye boyun eğmeleri, olayın arkasındaki saçmalığı düşünmeyecek kadar yukarıya güven duyabilmeleri. Böyle düşünürsek belki az önce bahsettiğim mantık hatasını bile görmezden gelebiliriz sanki, olay zaten baştan aşağı absürd çünkü.
Yazar Tuncer Cücenoğlu, bu oyunla 40. sanat yılını kutlamış.
Yöneten: Kemal Başar
Oyuncular: Erhan Abir, Alev Oraloğlu, Sevtap Çapan, Caner Çandarlı, Orhan Hızlı, Nergis Çorakçı, Berrin Akdeniz Kortidis, Zeki Yıldırım, Vildan Türkbaş, Hüsnü Demiralay, Göksel Arslan