22 Mar 2011

Çığ

Normalde izlediğim oyunları, okuduğum kitapları, izlediğim filmleri vs. sıcağı sıcağına yazmayı severim, hem konudan fazla uzaklaşmamak adına hem de o an ki tutkuyu kaybetmemek adına. Ama birkaç gündür hem dns ayarlarım tam olduğu halde ve yasaklı sitelere giriş konusunda şahane bir programım kurulu olduğu halde kumanda paneline bir türlü giremedim, ne acayip yasaklanan bloglar açılıyordu ama kumanda paneli açılmıyordu. Neyse, fazlaca mantık aramamayı öğrendim sayılır zaten bu yasaklar konusunda. 


Çığ oyununu izleyeli birkaç gün oldu aslında. Sonda söyleyeceğimi yine başta söyleyeyim, oyunda mantığıma uymayan birkaç şey olmasına karşın ayakta ağlamaklı bir şekilde alkışladım, özellikle sonlara doğru sinirleri baya geriyor, tam ağlama kıvamına giriyorsunuz, şurda usulca kimse görmesin diyerek hazırlığınızı yaparken, çat! ışıklar açılıveriyor, bir bakıyorsun tüm oyuncuların gözleri dolu dolu, kimi makyajlar akmış, büyük bir sessizlik içinde salondan ayrılıyorsunuz. 


Oyun sessizlik içinde izleniyor zira oyuncular oyuna uygun olarak baya baya kısık sesle oynuyorlar, izleyici de ister istemez hem oyunu duyabilmek için hem de konunun gerçekçiliğinden olsa gerek sessizce izliyor oyunu, burdan konuya bir giriş yapalım. Oyun, bir köyde çığ tehlikesi üzerine şekilleniyor. Köyde insanlar karlar tamamen eriyene kadar çığ tehlikesiyle karşı karşıya, bu yüzden üzerlerinde büyük bir korku hakim, bağırmak yasak, ses çıkartacak eylemlerin hepsi yasak. Sabahın ilk ışıklarıyla başlıyor oyun, köyde bir ailenin korku dolu bir gününü izliyoruz. 


Tabi insanın aklına hemen takılıveriyor, bu insanlar madem tehlike altında, neden başka bir yerde yaşamıyorlar? Oyunda bu sorunun çok doyurucu bir cevabı yok. Hatta daha önceden farklı bir yere taşınıp birkaç sene sonra bu köye geri dönenler var, geri dönmeyenler ise hain sayılıyor nerdeyse. Bu durum bana dediğim gibi doyurucu gelmedi, üzerine pek düşünülmemiş gibi, ama bu sorunun haricinde konuyu çok beğendim, gayet yaratıcı geldi bana. Böylesine dramatik bir oyunun içinde zaman zaman da gülebiliyorsunuz çünkü absürd durumlar da olmuyor değil.


Oyunda en çok beğendiğim şey kostümler oldu benim, Canan Göknil gerçekten müthiş bir iş yapmış, gerçekçiliğini çok güzel yansıtıyordu kostümler, dekor da yerli yerindeydi.


Oyunu izlerken biraz da gördüğümüzden öte, soyut olan kısmını da düşünmek gerek bana kalırsa zira o zaman çok daha anlamlanıyor. Olay sadece çığ ya da herhangi bir doğa olayı değil, insanların bunu kendi iradeleriyle sorgusuz sualsiz kabul edişi, yeri geldiğinde aile fertlerinden birilerini bile yönetime sunabilecek kadar gaddarca bir düşünceye boyun eğmeleri, olayın arkasındaki saçmalığı düşünmeyecek kadar yukarıya güven duyabilmeleri. Böyle düşünürsek belki az önce bahsettiğim mantık hatasını bile görmezden gelebiliriz sanki, olay zaten baştan aşağı absürd çünkü.


Yazar Tuncer Cücenoğlu, bu oyunla 40. sanat yılını kutlamış.
Yöneten: Kemal Başar
Oyuncular: Erhan Abir, Alev Oraloğlu, Sevtap Çapan, Caner Çandarlı, Orhan Hızlı, Nergis Çorakçı, Berrin Akdeniz Kortidis, Zeki Yıldırım, Vildan Türkbaş, Hüsnü Demiralay, Göksel Arslan

3 yorum:

yaprak dedi ki...

Uzun zamandır merak ettiğim bir oyun Çığ oyunu.Önlerden yer almamda fayda olacak sanırım.Teşekkürler belirttiğin için :)

ayca dedi ki...

Cerencim seninle konuştuktan sonra pzt.kitabı gectı elime şöyle bir karıştırayım dedim..yazarın bu oyun için açıklaması kısaca yalnızca bir doğa olayı değildir çığ..diyor.bende izlemek için listeye ekledim bu oyunu:)

ceren dedi ki...

yaprak, bileti bende zor bulmuştum ama çok ilginç, zira salonun yarısı boştu izlerken. sinir oluyor insan haliyle.

ayça, liste kabarıyor desene:)