
28 Eyl 2009
İdeal Meslekler

23 Eyl 2009
Kings Of Convenience / Declaration Of Depence


19 Eyl 2009
Kuaföre Gitme Sendromu, Fön Eşliğinde Geçirilen Bilumum Krizler, Saç Boyalıyken Dışarı Kaçıp Kendini Arabanın Önüne Atma İstekleri Üzerine Bir Yazı

Hayatta vakit geçirmeyi sevmediğim bir yer varsa da orası da kuaförlerdir benim için. Mesela bugun yine 2 saatimi harcadım ve kendimi koltuğa adeta zamklayarak kaçmamayı yine başardım. Aferim bana. Bu işkenceler üniversitede saçımı boyatma hevesimle başladı. 4 sene kadar turuncu, kırmızı, bakır, vs kırmızı ve kızılın her türlü tonu denendi tarafımca. O seneler boyunca her kuaför maceram sona erdiğinde bi daha boyatmayacağım desemde yine kendimi o işkence koltuğunda otururken buldum. Şimdi neden mi nefret ediyorum kuaförlerden işte şunlar yüzünden;
18 Eyl 2009
Parfümün Dansı (Jitterbug Perfume)

Son zamanlarda okuduğum en mistik, değişik, harikulade kitap.. Bana kalırsa büyük bir deha ürünü. Bildiğimiz nice sıradan kitabın arasından bir anda sıyrılacak nitelikte. Tom Robbins bu kitabı resmen ince ince işlemiş. İnce esprilerle dolu anlayanına. Okurken çoğu yerde gülümsetiyor insanı.
Başlangıçta biraz karışık gelebilir, ama sabredip devamını getirirseniz hepsi değişik bir şekilde bağlanıyor. Konusu sadece parfümle alakalı değil. 1985 yılında ilk basımı “Pancarın Dansı” adıyla yapılmış. Mitolojik çağlardan günümüze kadar süren bir koku arayışı ve ölümsüzlük beklentisi.
Ben en çok Alobar, Kudra ve Pan’ı okurken eğlendim, eğer okursanız anlayacaksınız ne demek istediğimi.
Kitabımız Alobar isimli bir kralın yaşlandığı için ölüme mahkum edilmesi ve onun buna karşı çıkıp kaçmasıyla dünyayı gezip ölümsüzlüğün sırlarını aramasıyla başlıyor . bir zaman sonra birlikte yaşayacağı çok sevgili Kudra ile karşılaşır. Kudra’da kendi yaşadığı yerde ölüme mahkum edilmiştir ancak o da Alobar gibi kaçar. Beraber ölümsüzlüğün sırlarını ararlar. Derken flüdüyle insanlara mutluluk kaynağı olan yarı keçi tanrı Pan ile yolları kesişir.
Pan yarı keçi olduğu için onları kötü bir kokuyla takip etmek durumundadır ve bu da ikilimize Pan ın eşlik edebilmesi için bir parfüm yapma fikri doğurur. Sonunda Kudra müthiş bir parfüm yapar, temel notaları da bir yandan Seattle da bir yandan New Orleans’ta bir yandan da Fransa’da keşfedilmeye çalışılır. Bu çok kabaca bir özeti. Sonu çok güzel ve özel..
Özellikle ilk başlarda betimlemeler anlamsız gibi görülse de yazar ve kitap hakkında ortalara doğru daha bir fikir sahibi olunuyor ve çabucak alıştırıyor kendine. Kısacası okuyun, sabrın sonu hakkaten de selamet bu kitapta.
Arka Kapak: "Oyunculuk uçarılık değil, bilgeliktir" diyerek çılgınlık derecesinde "oyuncul" romanlar yazan Tom Robbins, bu romanda hayatımızı var eden en temel kavramlar hakkında düşünmeye ve insanın doğayla ilişkisinin kopma sürecinin anlatıldığı düşsel / tarihsel bir yolculuğa çağırıyor bizi. Batı'dan Doğu'ya, oradan da Yeni Dünya'ya uzanan, ölümsüzlüğü kovalayan ve yüzyıllar süren bir yolculuktur bu. Batı acı çekmeyi seven, mantığa, bireyciliğe ve üretime tapınanların diyarıdır. Doğu, aşka, boş zamana, münzeviliğe, bilinmezliğe hayatında yer veren insanların yaşadığı su ve parfüm diyarıdır. Yeni Dünya'da ise sadece "başarı" ve hırs vardır. Yolculuğun en ilginç kişisi ise keçi ayaklı, zevk ve bereket tanrısı Pan'dır. Pan, insanların duyguları ile düşünceleri arasına duvar çekmeleri, yaşamak yerine, cennete kabul edilmek ve doğayı tahakküm altına almak için çalışmaları; dans çalışmaları; dansı müzik ve aşkal ilgilenmek yerine, doğru ve yanlışla uğraşan Aristo, İsa ve Descartes'a inanmaları ile gücünü yitiren bir tanrıdır. Aynı zamanda Bay Mantıksız, Bay İçgüdü, Bay Hayvani Sır, Bay Çingene, Mastürbasyon, Bay İnatçı Güç, Bay Küstahlık, Bay Doğa Eni İyisini Bilir...dir.
Pan'ın en yakın arkadasları ise ,"insanın kalbiyle yaşamasını " savunan kendi kendinin kralı Alobar ve Kama -Sutra'yı bütün incelikleriyle bilen koku bilgesi Kudra'dır.
Bugün Pan'ın,Alobar'ın ve Kudra'nın izleyicileri günahlarından pişman olmayan günahkarlar,inançsızlar,şehvetli kadınlar,müzisyenler,aşıklar,asiler,şairler ve delilerdir.
Bu kitapta hayatlarını bir "deney" olarak yaşayanlar anlatılmaz.Onların okumalarına da gerek yoktur zaten...
5 Eyl 2009
Redd/21

4 Eyl 2009
Schopenhauer Tedavisi Bugünü Yaşama Arzusu (The Schopenhauer Cure)

Birazda faydalı şeyler yapayım istiyorum, çok severek okuduğum ya da eleştirdiğim kitaplar hakkında yorumlarımı paylaşacağım. Bugun yazacağım kitabı 1 ay önce bitirdim, bilgiler tazeyken yazalım bakalım. Önce kitap hakkında çıkan tanıtım yazısı ardından da yorumları aktarmak istiyorum. Bu arada dikkat etmeye çalışıcam ama hafiften kitapla ilgili ipuçları, spoiler verirsem kusura bakmayın. Hadi bakalım.
Julius ve Philip en sonunda pazarlık yaparlar. Philip, Schopenhauer öğretecek, buna karşılık da Julius onu terapi grubuna alıp insanlarla ilişki kurma yeteneklerini geliştirmeye çalışacak. Arayış peşindeki bu iki insan acaba birbirlerinin hayatlarını nasıl etkileyecek?
Irvin Yalom bu son romanında Schopenhauer’in psikolojik hayatının gerçek hikâyesini zarif bir biçimde romanına dahil ederek felsefe ve hayatı sorguluyor. (Arka Kapak)
BENİM YORUMUM: Başlarda açıkçası biraz sıkıcıydı, ama ilerledikçe dikkatimi baya çekmeye başladı, sabahın köründe işe giderken bindiğim 15 dakikalık servisimde bile elimden düşürmedim, bu kitapla güne başladım, yatmadan önce yine okuyarak bu kitapla bitirdim günü diyebilirim.
Kitabımız, bölüm bölüm filozofların şahı , karamsar mı karamsar, zaman zaman huysuz Arthur Schopenhauer hakkında bilgi veriyor. Kendisi Nietzche yi de baya baya etkilemiştir, kadın düşmanıydı derler ama kitapta da göreceksiniz ben tamamiyle annesine bağlıyorum bunu. Diğer bölümlerde de günümüze dönerek, psikiyatr Julius ve hastaları üzerinde yoğunlaşıyor. Julius, deri kanseri olduğunu ve az bir zamanı kaldığını öğrenir, eski hastaların dosyasını açar ve böylece karşımıza Philip çıkar. Kitabın sonuna kadar diğer hastaların seanslarda ortaya çıkan herbiri farklı olan ilginç hayat hikayelerini okuyoruz. Aşırı bir Schopenhauer fanatiği olan Philip'te seanslara dahil oluyor.
Anlatım olarak sürükleyici, özellikle de ilk başlarını atlatabilirsek su gibi akıyor. 432 sayfa.