Yarından itibaren öyle bir tempoya giriyorum ki, buraya saatlerce araştırıp kılı kırk yararak yazdığım o tiyatro, kitap vs yazılarından muhtemelen eskisi gibi yazamayacağım. Hatta biraz daha kişiselleşecek blog gibi hissediyorum, olsun, insan bazen kucağında bilgisayar varken birkaç adım atıp defterini eline almaya üşenebiliyor:)
Tüm bu temponun içinde de ne kadar iyidir ki, daha önceden alınan 3 adet tiyatro biletimiz vardı, haha salonda benden başka montunu toparlak yapıp sırtına koyan yoktu sanırım. İşkence de olsa uykusuzluktan gözlerim de kapansa, oyun başlayınca hepsini unuttum, sanat böyle bir şey işte..

* Surname 2010 ; Böyle bir oyunu kaçırmak tam bir delilik! Ben ne zamandır bilet alamıyordum karşı yakada oynadığı için bu sefer yakınımıza geldiler de şöyle bol şenlikli, eğlenceli, bol müzikli, kuklalı şahane bir göz/kulak ziyafeti çektirdiler bize. Oyun boyunca gülümsemekten yanaklarınız ağrıyor, devamlı şimdi ne çıkacak diye bakıyorsunuz öyle de bir sürprizli. Yazan ve yöneten Yiğit Sertdemir şahane bir iş yapmış, Candan Seda Balaban' ın o muhteşem kuklalarına herkes bayıldı ki onun da bu oyunda çoook büyük bir emeği olduğu belli. Ben hepsine bayıldım ama en en çok İstanbulbaz' ları beğendim zira İstanbul' da yaşam hiç bu denli şahane anlatılmamıştı. İnsan şöyle bir geriye çekilip ne yaptığına, nasıl yaşadığına bakmalı aslında, nasıl saçma ve nasıl komik yaşıyoruz bu oyunda en şahanesinden anlayacaksınız. Tavsiye etmiyorum, ısrarla gidin görün diyorum.

Bugün de bir oyuna daha gideceğiz, aslında sezon kapanmadan son oyunlar bunlar, izlemek istiyorsanız ay sonuna doğru (genelde 20'sinden sonra) İBB ve DT (mybiletten alıyorum ben devlet oyunlarını) internet sitelerini takip edin, üşenmeyin pişman olmayacaksınız :)