22 Nis 2012
Yeraltı
14 Şub 2011
Saturno Contro (Bir Ömür Yetmez)
Film için yine "klasik bir Ferzan Özpetek filmi" diyebilirim, yine simalar tanıdık, hep yaşanan umut dolu bir hava bu filme de hakim, öyle içi boş, kof bir umut değil ama, gerçek olabilecek kadar 'gerçekçi' umutlar. Müzikler, yaşanan olayları bambaşka hissettirebilecek kadar iyi seçilmiş, mutfak olgusu çok hakim olmasa da yine var ve yine müthiş görünüyor. Hatta bakınız;
Film, sağlam dostlukları olan bir grubun hikayesini anlatıyor aslında, aralarından birinin ani ölümü üzerine yaşananlar, ilişkiler, karakterler.. Derinlemesine karakter analizleri yok ama hareketlerinden hatta duruşlarından anlaşılıyor hissiyatları, belki bir parça da hayalgücümüzü devreye sokuyor yönetmen.
27 Ara 2010
Black Swan
Düne kadar yani filmi izleyene kadar 'Black Swan' dendiğinde aklıma Tori Amos' tan başka bir şey gelmezdi diye gereksiz bir bilgi vererek başlayayım anlatmaya. Öncelikle, film 25 Şubat'ta Türkiye'de gösterime girecek ama o kadar sabırlı bir kimse olmadığım için büyük bir merakla kuruldum filmin başına. Sabredip sinemada izlemek isteyen de baya bir insan var, onlara da inanılmaz bir saygım var onu da belirteyim zira sinemada izlemekle malum sitelerden indirilmiş film izlemek apayrı, ki bilirsiniz.
14 Kas 2010
Saw 3d (mi?)
Öncelikle belirtmeliyim ki, 5 dakikadır ekrana bakıyorum ne yazsam "çok berbattı" haricinde diye. Fikrim ilk satırdan belli oldu sanırım, evet cidden çok kötüydü yahu.
13 Ağu 2010
500 Days Of Summer
Bu aralar filmleri biraz gecikerek izliyorum sanırım. Bazen böyle şeyler olabiliyor, o an için çok popüler bir kitabı okumuyorum ya da filmi izleyemiyorum, ortalık durulsun, sesler sussun, sonra sakin kafayla izleyip değerlendirmek daha hoş geliyor. Yani bir filmi ya ilk izleyenlerden olmalıyım ya da son. Her zaman değil tabi, bazen ..
2 Ağu 2010
Splice - Deney
Şu ara vizyonda olan Splice, başlangıçta merak uyandıran, sonlara doğru saçmalayan, bitişiyle iyice zıvanadan çıkmış bir film. Çok üzgünüm ki, müthiş adam Adrien Brody bile filmi kurtaramamış zira bir yerden sonra ondan bile tiksinebiliyorsunuz.
8 Tem 2010
Gölgesizler
21 Haz 2010
11'e 10 Kala
Bazı filmler vardır içeriği hayli kalabalıktır, oyuncu kadrosu epey geniştir, en iyi kameralarla çekilmiştir, en büyüleyici mekanlar seçilmiştir. Ama izledikten 1 bilemedin 2 saat sonra kendini büyük bir hızla unutturur. Sadece hoş 1-2 saat geçirmenizi sağlar, ama hayatına kalıcı bir iz bırakmaz, bir anafikri bile yoktur.. Şimdi bahsedeceğim film, tüm bu etkenlerin fersah fersah uzağında kalmış, bol bol ödül almış bir film.
2 Haz 2010
The Sons Of Lee Marvin (Lee Marvin'in Oğulları)
Jim Jarmusch bu enteresan grubu kurarken aklından ne geçti bilemiyorum zira öyle ortaya saçılmış büyük bildiriler de yok etrafta. Üye listesi, toplantılarda tam olarak ne yapıldığı gibi bilgiler de paylaşılmıyor, dolayısıyla yarı-gizli bir örgüt bu. Örgüt dediysem, yaptıkları eylem toplanıp film izlemekten ibaret. Gruba üye olmanın tek koşulu ise Lee Marvin'e görünüş itibariyle benzer olmak (bu faktörden ötürü de, grupta hiç kadın yok) ve tarz olarak çoğunluktan uzak bir yaşam tarzı sürdürmek.. Lee Marvin'i çok tanımıyorum ama görünüş itibariye çirkin bir o kadar da karizmatik olduğunu söyleyebilirim.
Down By Law - Jim Jarmusch
Bir Jim Jarmusch aşığı olarak bu filmi sona bıraktığım için utanıyorum itiraf edeyim. Bu arada filmi anlatmaya başlamadan artık az-çok spoiler vereceğimin de altını çizmek isterim zira öteki türlü film tanıtımı yapmak anlamsız gelmeye başladı.
22 Nis 2010
a serious man
Bilgisayarımda öylece durup dururmuş bu film (muğlalıca) , can sıkıntısı ile bi o tarafa bi bu tarafa dönerken farkedilmiş, izlemeye başlanmıştır, pekbi etkilenilmiş, bol bol gülümsenmiş, elbet paylaşılmak istenilmiştir.
16 Nis 2010
Jim Jarmusch
Bağımsız filmleriyle nam salan ABD’li karizmatik bir yönetmendir kendisi. Neden karizmatik? Ağır duruşu, tipi, tarzı, ayrıca filmlerinin hayranlık uyandırması bir yana, seçtiği oyuncular da hiç sıradan değil, seyircinin ulaşılmaz sandığı kişileri derin bir felsefesi olan filmlerle yeniden sunmasından belki de. Ayrıca tarz olarak kendisini pek beğenirim, uzun uzadıya Serge' mi yoksa Jim' mi diye düşünmüşlüğüm vardır. Serge Gainsbourg'sa apayrı bir konu tabi, onu tek bi satıra sığdırmam mümkün değil.
Bazı filmler vardır, olağan bir yavaşlıkta ilerler, ama Hollywood’un geleneksel yöntemini benimsemiş seyirci ha gayret diye yerinde ıkınır, sonunda sıkılır.. Hatta ülkemizde bu seyirci topluluğu öyle bir söylem geliştirmiştir ki şaşar kalırsınız, yavaş ilerleyen filmler onlara göre “nuri bilge filmleri gibi” diye adlandırılır. Jarmusch filmleri de bu seyirciye göre değildir, derin bir felsefesi vardır, anlayanınadır..
Dolayısıyla Jim Jarmusch filmlerinden öyle büyük atraksiyonlar beklemek büyük bir hata olur, film bittiğinde illa ki kahve makinenizi çalıştırır, bi kenara birkaç not düşmek ister, derin düşüncelere dalarsınız, tabi hepsi müzik eşliğinde olur.
Kendisi önce müzikle yakınlaşmış, yazdığı şiirleri bestelermiş, grup kurmuş ama sonra sinemaya yönelmiş, iyi bir tercih yapmış, zira çektiği filmlerde müzik olmazsa olmazı gibi duruyor..
New York University ‘de sinema okurken, bi anda okulu bırakma kararı alıyor ve nedenini de “Bana öğrettikleri şeylerin bir çoğunu bilmemeliydim” diye ifade ediyor, zira bu cümlesinden de anlaşılıyor farklı bir yönetmen olduğu. Hatta sırf bu cümlesinden ötürü bile tapınabilirim kendisine. Bu okuldan aldığı ilk bursunun tamamını da ilk filmi “Permanent Vacation” için harcamış, ardından “Stranger Than Paradise” gelmiş ve bu filmle de kendisi bir çok ödülün yanı sıra Cannes’ da “altın kamera” ödülünü almış..
Bana göre kendisinin en önemli filmi, önce uzun aralıklarla kısa filmler şeklinde çektiği sonra “Coffee and Cigarettes” adıyla toparladığı, adından da anlaşılacağı üzere başrollerini ünlü müzisyenler ve oyuncuların yanı sıra kahve ve sigaranın aldığı müthiş projesidir.. Ki ayrı bir yazı konusudur.. Defalarca adını burda geçirdiğim, orda burda hakkında ahkam kesip durduğum bir başyapıttır bana göre.
İlk kez izleyecek olanlara tavsiyem, "Coffee and Cigarettes" ve "Broken Flowers" olabilir. Broken Flowers'ta muazzam aktör Bill Murray döktürmüştür, Coffee and Cigarettes'te de görmek mümkündür kendisini, ayrıca şurada filmi daha uzun uzadıya anlattım, ilgilenenler bakabilir.
28 Mar 2010
Serseri Mayınlar ( Mine Vaganti )
Ferzan Özpetek filmlerinin en sevdiğim yanı, filmi çok kuvvetli bi müzikle tamamlaması. Aynen bu filmde de beklentilerim müzik konusunda baya bi karşılandı. Filmin de konusunu az çok biliyordum izlemeden önce. İzledikten sonra da ilk düşüncem "ferzan özpetek yine bu filmde de ferzan özpetek'liğini sonuna kadar göstermiş" oldu. Bol bol şarap, tatlı, yemek, hayallere daldıracak görüntüler, yerinizde duramayacağınız müzikler, güzel kadınlar, erkekler, gay olduğuna inanmak istemeyeceğiniz gay'ler:), güzel yaşlılar ...
16 Mar 2010
The Boat That Rocked
Fazla bir şey yazmaya gerek yok, 60'lar müziğine, hayat felsefesine, tabiki rock'n roll'a ilgi duyuyorsanız ve biraz da eğleneyim diyorsanız muhakkak izleyin izleyin izleyin.. Ben yine gecikmeli izledim ama olsun:)
16 Şub 2010
Julie & Julia
15 Şub 2010
Everybody's Fine
Valla hiçte keyifle izlemedik baştan söyliyim. Tamam gayet güzel bir film falan ama, Barış'la bitap düştük üzülmekten, çaktırmadan ağlayanlar mı dersin, iç çekenler mi..
6 Şub 2010
Coffee and Cigarettes
İşte benim filmim! Bu filmin bi felsefesi var ve bu bana çok uyuyor.. Jim Jarmusch efendi döktürmüş tam anlamıyla zamanında.. Sigara kullanmıyorum ama ne zaman izlesem mutlaka kahve yapıyorum, dayanamıyorum zira..
twins: cinque lee - joie lee
somewhere in california: tom waits - iggy pop
renee: renee french - e.j. rodriguez
those things'll kill ya: joe rigano - vinny vella
no problem: isaach de bankole - alex descas
jack shows meg his tesla coil: jack white- meg white
cousins: cate blanchett
delirium: rza - gza - bill murray
cousins?: alfred molina - steve coogan
champagne: taylor mead - bill rice
1 Şub 2010
Powder Blue
Pazar günümüz şenlensin diye açtık filmi, izledik dün. Etkilendiğimi söyleyemem, hem de hiç.. Zira bu tip filmler çok yapılınca tıkanıyor bi yerde, bölük pörçük bölümler anlatılıp, parçalar birleşiyor ya artık bi "Amores Perros" olsun, bi "21 Grams" olsun, aklıma gelmedi başka, bu filmler tamam ziyadesiyle güzeldi diyebilirim ama artık sıkıldım ben, bu film de tuzu biberi oldu sıkıntımın. Sanki gel abi Jessica Biel'ı striptizci yapalım, bi de masum suratlı bi çocuk koyalım, ee zaten tutar bu film gibi bi mantıkla yapılmış gibiydi. Belki filmin tek süprizi "Patrick Swayze" idi. Bu film, kendisinin son filmidir malesef..
22 Oca 2010
Lost - The Final Season
Az kaldı biliyorum, o yüzden de kendimi tutamıyorum hep Lost hakkında yazasım var! Henüz bilmeyenler için söylemek isterim ki, bu posterdeki hiyeroglifler çözülmüş ve anlamı "rehber kim" "lider kim" imiş..
Sorular, sorular..
* Clarie ortaya nasıl çıkacak? Liderlikle bozmuş olan John Locke -ya da o her kimse- başımıza daha neler açacak? Kate-Jack-Sawyer üçgeni nolcak? Benjamin'i biri sonunda sevecek mi? Richard hala çıtır mı, yaşlanacak mı artık? "Aym a torçırır Sayid" ilk bölümlerdeki aktifliğini geri kazanacak mı? Şirinemiz Hurley'i birisi mıncıklayacak mı yoksa kalkıp ben mi gitmeliyim oralara?
Valla onu bunu bilmem kaç senedir ömrümüzü yedi bu dizi bizim, adam gibi şoke olacağımız bol süprizli bi finali hakediyoruz hocam!
O değil de bi de Juliet' e yazık oldu be..