22 Nis 2012

Yeraltı

Zeki Demirkubuz' un Engin Günaydın' la film çektiğini hele de filmin tamamının Ankara' da geçtiğini duyunca acayip heyecanlanmış, filmin vizyona girişini dört gözle beklemiştim. Geçen Çarşamba iş çıkışı gittik, elimizde kahveler, koltuğun sırtını iyice arkaya ittirip ayaklarımızı uzatarak şahane bir rahatlıkla izledik, zira salonda bizle beraber 4 kişi vardı, mısır yiyip kafa ütüleyecek birileri yoktu ya o bile yeterdi aslında. Filmi izlemeden önce filmi sevmek için pek çok neden vardı kafamda;
1. Zeki Demirkubuz
2. Engin Günaydın
3. Ankara
4. Dostoyevski
5. Filmin ismi ve çağrıştırdıkları (Yeraltı Edebiyatı' nı pek severim)

Film bitince neler düşündüm,
1. Bir kere film ciddi anlamda rahatsız edici. Hafif bir gerilim, hafif bir paranoya yaratıyor insanda.
2. Ankara havası çok ciddi hissediliyor. ( Ben Ankaralı olduğum için mi bana öyle geliyor bilmiyorum ama Ankara' da çekilen her film, her dizi, her klip vs. kesinlikle farkettiriyor kendini)
3. Engin Günaydın' ı ilk kez aklıma Burhan Altıntop gelmeden izledim, müthiş başarılı filmde, çok sıkıcı bir o kadar ilginç bir adam Muharrem' i oynuyor, epey tuhaf bir karakter filmde.
4. Son zamanlarda Nuri Bilge Ceylan' a giydirme gibi bi mevzu mu var ben mi yanlış anlıyorum acaba? Yalan Dünya dizisinde devamlı dokundurmalar var mesela, bu filmde de de baya bi giydirmişler kendisine niye anlamadım, ne gerek vardı?
5. Filmle ilgili kafamda net olan tek şeyse, ertesi gün uyandığımda filmle ilgili hiçbir şey hatırlamadığımdı! Zira bende pek çok insan gibi sinemadan çıktığımda ne kadar uzun süre düşünüyorsam o filmi o derece etkilendiğimi anlıyorum, demek bu film beni beklediğim kadar etkilememiş. 
Ama her şeye rağmen o yemek sahnesi, patates ve uluma metaforu için bile alkışlanır , alkış!

5 Nis 2012

sıkılgan

* İş hayatı insanı mal etmekten başka bir işe yaramıyor. Dün farkettim ki, hep aynı cümlelerle hep aynı şeyleri tekrarlıyoruz gün içinde. EEE? Nerde benim bugüne kadar kendime yaptığım yatırımlar? Yüzlerce kitap okumuşum, izlemişim, araştırmışım, oraya buraya yazılar yazmışım ama kendimi mal gibi hissediyorum? Aylarca buraya da kaç yazı yazıp sildim -kendime yakıştıramadığımdan olsa gerek-. En azından şimdilik buna basıyor kafam. Oh her şey şahane.

* Yan yana geldiğimde tedirgin olmadan birlikte susabildiğim insanları seviyorum.
* O kadar zayıfladım ki, bazen son fotoğraflarıma bakamadığım oluyor, iskeletleşmek hiç istediğim bir şey değil ama iş tempom da yediğim şeyleri kiloya dönüştürmeye müsait değil malesef. 1 beden küçüldüm, 34'e doğru gidiyorum:(

* Yeni müzikler dinleyememek, keşif yapamamak canımı sıkıyor, kitap okuyamamaktan bahsetmiyorum bile, bu konuda çoğu şeyi denedim, yolda okuyamıyorum zira klostrofobimle meşgul oluyorum, uyumadan önce makyajımı bile yıkamayabiliyorum- ki bu benim nefret ettiğim bir şey, dergi okumayı denedim ı-ıh o da olmamakta, bakalım ne zaman geri dönücem sahalara. Bu arada kitap almaya devam ediyorum tabi, okuyamıyorum şimdilik ama olsun, o da bi zevk..

- Devam edebildiğim tek şey Tumblr sayfam, zevkle güncelliyorum kendisini, fotoğraf çekebildiğim müddetçe tabi.

- Yemek zevkimde iş yerinin yemekhanesinde yediğim tatsız yemekler yüzünden köreldi.
Anlaşıldığı üzere, gayet ağlak bi moddayım, evet bahar geldi falan filan da, ben pek nefes alamıyorum bu ara..

Not: Bugün işe gireli tam 1 sene olmuş, her şeye rağmen çalışmak güzel diye bitireyim de, evren yanlış anlamasın..